1 Ocak 2016 Cuma
AMA KOPUKTU ZİNCİR,OLDURAMADIM
Özkan Uğur’un "Yarabbi" şarkısı misali “olduramayan” futbolcularla ilgili bir yazı
dizisi yazmaya karar verdim.
Kimisi geldiği takımın yıldızıydı,kimisi ise kaptanı.Kimisi yaptığı
yanlış tercihlerin kurbanı oldu,kimisi ise yaşadığı sakatlık sonrası bir türlü
eskisi gibi olamadı.Kimisi genç yaşta yıldız havası girip o havanın içinde
kaybolup gitti,kimisi de aykırı kişiliği ile hiçbir yerde temel
tutturamadı,olmadı,olduramadı.
Yukarıda saydığımız gibi bir çok sebeple olduramayan futbolculardan en akılda kalanları bir kez daha hatırlayalım.
KAKA(2009-2010/A.C. MİLAN->REAL MADRİD/65 MİLYON€)
2001 yılında Sao Paulo ile başlayan Ricardo Izecson dos Santos
Leite(Kaka),profesyonel kariyerinin ilk büyük başarısını 2002 Dünya Kupası’nda
Brezilya ile elde etti.İlerleyen süreçte,Sao Paulo ile
gösterdiği başarılı performansı sayesinde,takvimler
14 Ağustos 2003’ü gösterirken İtalyan devi Milan’a
transfer oldu.Milan’da,2007 yılında kazandığı altın top ve Şampiyonlar
Ligi Kupası dahil birçok başarı kazandı.Milan’da geçirdiği 6 yılın
ardından Florentino Perez’in “Los Galacticos 2” projesinin ilk transferi
olarak,65 milyon € karşılığında Real Madrid’e transfer oldu.Bu transfer
neticesinde,dünyanın en pahalı transferi ünvanını kazandı.Fakat bu ünvanı
kısa bir süre sonra,94 milyon € luk transferiyle Ronaldo’ya devretmek
zorunda kaldı. Madrid’deki ilk sezonunda standart üstü bir
performans gösterdi.Madrid’deki 2. sezonunun başında yaşadığı menisküs
sakatlığı sebebiyle takımından uzun bir süre uzak kaldı.Sakatlık dönüşü
bir türlü kendini toparlayamayan Kaka,Mesut Özil’in de formda oluşuyla
birlikte 4 yıllık Real Madrid kariyerinin çoğunu yedek kulübesinde
geçirdi.Dolayısıyla Kaka’nın Madrid’teki kariyeri,bir zirveden dibe vuruş
hikayesine dönüştü.Ancak Kaka’nın düşüşü bununla sınırlı kalmadı.Kaka,2013-2014 sezonunun başında onu yıldızlaştıran yer
olan Milan’a geri döndü.Fakat Kaka,eski Kaka değildi.Burada geçirdiği 1 sezonun
ardından Amerika’ya yelken açtı.2014’ün temmuz aylarında Orlando City’e
transfer oldu.Ancak ABD’de ligler başlayana dek,6 aylığına Sao Paulo’ya
kiralandı.Şuan 33 yaşında olan Kaka,Orlando City forması ile
kariyerine devam ediyor.
FERNANDO TORRES(2011-2012/LİVERPOOL->CHELSEA/58.50 MİLYON€)
2001 yazında Atletico Madrid’in B takımından A takımına yükselen
Fernando José Torres Sanz,burada 6 yıl forma giydi.19 yaşındayken
kaptanlığa getirilen Fernando’ya taraftarlar,çocuksu bir yüzü
olduğu için
“El Niño” lakabını taktı.Fernando,2007 yılında 38 milyon €
karşılığında
Liverpool’a transfer oldu.Burada gösterdiği başarılı performans
sayesinde
değerine değer katan Torres,2011 yazında 58.50 milyon €
karşılığında
Chelsea’ye transfer oldu.Bu transfer neticesinde,Manchester
United’ın 75
milyon € luk Angel Di Maria transferi olana dek,Premier League
tarihinin
en pahalı transferi oldu.Ödenen bu yüksek meblağlar,sakatlıklar ve
diğer
sebeplerle bir türlü olduramayan Torres,2014 yazında Chelsea’den
ayrıldı
ve Milan’a transfer oldu.Burada aradığını bulamayan Torres,Ocak
2015 de önce kiralık olarak ardından da bonservisiyle birlikte Atletico’ya
geri döndü.Şuan 31 yaşında olan Fernando Torres,düzenli olarakforma
şansı bulamasa da en azından olduğu yerde mutlu bir şekilde kariyerine
devam ediyor.
ANGEL Dİ MARİA(2014-2015-REAL MADRİD->MANCHESTER UNİTED/75 MİLYON €)
Tıpkı Lionel Messi gibi bir Rosario çocuğu olan Angel Fabian Di Maria,profesyonel
kariyerine 2005 yılında Rosario Central forması ile başladı.Agüero’lu Arjantin ile kazandığı 2007 U20 Dünya Kupası ve
bu turnuvadaki göz kamaştıran performansı sayesinde,2007 yazında 8
milyon € karşılığında Benfica’ya transfer oldu.Burada geçirdiği 3
başarılı sezonun ardından 2010 yılında 33 milyon € karşılığında Real Madrid’e transfer oldu.Geldiği
ilk sezondan itibaren,kendisiyle aynı dönemde transfer edilen Mesut Özil
ile birlikte takımının değişilmez isimlerinden oldu.Real Madrid formasıyla,Şampiyonlar
Ligi Şampiyonluğu da dahil olmak üzere bir çok başarı elde etti.2014
yazında,Dünya Kupası’nda gösterdiği göz kamaştırıcı performansı ile dikkatleri üzerine çeken James Rodriguez’in
transferiyle takımdan ayrılmak zorunda kaldı.Angel Di Maria,2014 yaz transfer sezonunun son günlerinde 75 milyon € bonservis bedeliyle
Manchester United’ transfer oldu.Ödenen bu bonservis
bedeli ile Premier League tarihinin en pahalı transferi oldu.Ancak
Real’den istemeyerek ayrılışı,kendisine ödenen bonservis bedelinin
yarattığı baskı,yaşadığı sakatlık ve takımın da kötü performansı
gibi sebeplerle burada olduramayan Di Maria,geçirdiği 1 sezonun
ardından 2015 yazında 63 milyon € karşılığında Paris Saint-Germain’e transfer oldu.
MARİO BALOTELLİ(1-2010-2011/INTER->MANCHESTER CİTY/29.50 MİLYON€ 2-2014-2015/MİLAN->LİVERPOOL/20 MİLYON €)
Futbolun haylaz çocuğu Mario Balotelli,her anlamda aykırı bir futbolcu olduğunu
yaptığımız olduramayanlar sıralamasında da gösterdi.Bu yüzden onu 2 farklı
kulüpte ele almak zorunda kaldık.Gana asıllı İtalyan futbolcu Mario Barwuah
Balotelli,profesyonel kariyerine 16 yaşında Lumezzane ile başladı.2007
yılında,adını ilk kez duyurduğu kulüp olan Inter’e transfer oldu.Burada
geçirdiği 3 sezonun ardından Inter’deki eski hocası Roberto Mancini’nin
isteğiyle 2010 yazında 29.50 milyon € karşılığında Manchester City’e
transfer oldu.Burada geçirdiği 2.5 sezonda;havai fişekle evini yakmak
olsun,antrenman tesislerinin camından alt yapı oyuncularına dart atmak
olsun,kulüp binasında sigara içmek olsun,Mancini ile dalaşmak olsun(Bu olay,kendisinin
Manchester City’de ki sonunu hazırlayan olay oldu) bir çok çılgınlığa imza
attı.Manchester City’de geçirdiği 2.5 sezonun ardından gösterdiği
performanstan çok yaptığı çılgınlıklarla anılarak,2013 kış transfer
döneminde taraftarı olduğu Milan’a 20 milyon € karşılığında transfer
oldu.Burada geçirdiği yarım sezonun ardından 2014 yazında 20 milyon €
karşılığında Liverpool’a transfer oldu.Ancak burada geçirdiği 1 sezon
boyunca sadece 1 gol kaydedebildi.Liverpool’daki başarısız performansının
ardından eski aşkı Milan’a 2015 yazında kiralık olarak
geri döndü.
ANDRİY SHEVCHENKO(2006-2007/A.C. MİLAN->CHELSEA/43.30 MİLYON €)
1994 yılında A takımına yükseldiği Dynamo
Kyiv ile profesyonel futbol kariyerine başlayan Andriy Mikoláiovich
Shevchenko,burada geçirdiği başarılı 5 sezonun ardından 1999 yazında 23 milyon €
karşılığında AC Milan’a transfer oldu.Burada Şampiyonlar Ligi Kupası ve
Ballon d'Or da dahil olmak üzere bir çok başarı kazandı.Milan’da geçirdiği 7
başarılı sezonun ardından,2006 yazında 43.30 milyon € karşılığında
Chelsea’ye transfer oldu.Burada geçirdiği 3 sezonda takıma ve yaşadığı şehre bir türlü ayak
uyduramayan Shevchenko,2008 yazında 1 sezonluğuna kiralık olarak Milan’a geri
döndü,ancak artık eski Shevchenko değildi.Milan’daki kiralık döneminin
ardından futbola başladığı kulüp olan Dynamo Kyiv’e geri döndü ve burada 2012
yılına kadar top koşturdu.2012 yazında futbolu bırakan Andriy
Shevchenko,hayatına politikacı olarak devam ediyor.
26 Kasım 2015 Perşembe
MOLDE MAÇI ÖNCESİ | MERSİN İLLÜZYONU
21 Kasım gününün 17:00 maçı olan Mersin İdman Yurdu –
Fenerbahçe karşılaşması,her anlamda Fenerbahçeli taraftarlar için güzel geçecek
bir cumartesi günü vaat etmişti.Gerek baharın son günlerinde olmamıza rağmen
sanki baharın ilk günlerindeymişiz gibi hissettiren ılık Akdeniz havası,gerekse
Mersin İdman Yurdu’nun içinde bulunduğu sıkıntılı durumdan da faydalanarak 1-3
lük galibiyetle ayrılan Fenerbahçe,taraftarına sonunda beklenen Fenerbahçe
performansı geldi/gelmeye başladı dedirtti.Ancak bu bir illüzyon olabilir ki
buna kanmamak da gerekir.Peki neden bu maç bir illüzyon olabilir?
FENERBAHÇE’NİN MERSİN İDMAN YURDU MAÇI İLK 11’İ
Girişte de değindiğim gibi,Mersin İdman Yurdu’nın içinde
bulunduğu mali sıkıntı oyuncuların hafta içindeki antrenmana çıkmayarak
protesto etmesine kadar vardı.Bunun sonucunda zaten maça demoralize bir şekilde
başlayan Mersinli oyuncular,erken gelen golle de birlikte iyice moral olarak
çöktü ve oyundan düştü.Mersin’in oyundan düşmesi neticesinde verdiği açıklardan
faydalanarak daha rahat ve daha geniş alanda oynayabilen Fenerbahçe,Bursaspor
maçından bu yana savunmanın önünde asma kilit misali görev yapan Topal-Josef
ikilisinin daha fazla ileriye oynayabilmesi için uygun ortamı buldu.Nitekim
Topal’ın içeriye kat ederek yaptığı asist ve Josef’in de girdiği tehlikeli
diyebileceğimiz ataklarla da bu fırsatı iyi değerlendirdiğini bize gösterdi.Ancak
ikinci yarıda Mersin İdman Yurdu’nun en golcü oyuncusu Nakoulma ile
birlikte Anadolu kulüplerimizde uzun süredir kurtarıcı misali görev yapan Sinan
Kaloğlu’nun da oyuna dahil olması ile birlikte pozisyon aramaya başladı.Skorun
da 0-3 e gelmesiyle daha rahat hareket etmeye başlayan Mersin İdman Yurdu,59. dakikada
Sinan’ın içeriye çevirdiği topu kafasıyla içeriye bırakan Nakoulma ile skoru
1-3 e getirdi.Golün ardından ataklarına devam eden Mersin İdman Yurdu,67. dakikada
Oktay Delibalta'nın
derinlemesine pasında kaleci Volkan'la karşı karşıya kalan Sinan Kaloğlu,
şutunu çekti.Volkan’dan seken top uzak direğe çarparak oyun alanına geri döndü.
İKİNCİ YARIDAKİ OYUNCU DEĞİŞİKLİKLERİ
SONRASI FENERBAHÇE 11’İ
Yani 10-15 dakikalık serseri mayın misali oynanan bu oyun bile Fenerbahçe’yi zorladı.Bu maçta benimsediği
oyun anlayışı sebebiyle pozisyon açıkları veren ve golü yiyen Fenerbahçe’nin Mersin
maçındaki performansı bizi aldatabilir.Yani bu maç bir illüzyon olabilir.Çünkü
rakip takım Mersin İdman Yurdu gibi futbol dışı olaylarla uğraşmayan bir takım
olsa,mesela Gaziantepspor gibi sıkı savunma yapan ve kontrataklarda tehlikeli
olan bir takım olsaydı zaten bu kadar açık bir oyun oynayamazdı.Bunu göze
alamazdı.Bu maçı taktiksel disiplin açısından değerlendirmek bizi yanıltabilir.
Bu maç,daha çok psikolojik anlamda gelen bir rahatlıkla oynanarak Fenerbahçe’yi
sonuca götürdü.
Bu maçı ölçü olarak kabul etmek doğru olmayabilir,bu maç bir
illüzyon olabilir dedik,ancak olmayabilir de.Öyle olup olmadığı bize öncelikle
ilk olarak bugün oynanacak UEFA Avrupa Ligindeki Molde maçı ve pazartesi günü oynanacak
ligdeki Trabzonspor maçı gösterecek.
Molde maçı Fenerbahçe’nin guruptaki kaderini belirleyecek
maç olacak.Molde,gruptan çıkmayı garantilemiş olsa da henüz birinciliği
garantilemediği için rahat bir oyun ortaya koyacaktır demek yanlış olur.Mersin’e
karşı oynanan açık oyunu Molde gibi bir rakibe karşı oynamak tehlikeli
olabilir.Molde’nin Linnes gibi kanatlardan hücuma hızlı katılabilen,oluşan
açıkları toplu/topsuz içe kat ederek ve dikine giderek değerlendirebilen
isimleri var.Linnes’in ilk maçta attığı gol de bunu kanıtlar cinsten bir
örnek.Aynı zamanda Elyounoussi,Kamara ve Hoiland gibi tabelaya direkt bir
şekilde etki edebilen isimlere sahipler.Bu yüzden Molde’ye karşı Mersin’deki
gibi açık bir şekilde oynamak pek mümkün değil.
Bu durumda uygulanacak en doğru yöntem,maçların genellikle
son 15-20 dakikalık bölümünde yapılan değişikliklerle oynanan oyunu,maçın ilk
dakikalarından itibaren dengeli bir şekilde oynamak olacaktır.Nasıl mı?2.
yarıda oyuna sürülen ve o oyunu getiren oyuncuları maçın ikinci yarısında değil
de maçın başından itibaren değerlendirerek.Yani demek istediğim,takımda
birbirini en iyi tanıyan,takım kimyasını en üst seviyeye çıkaran oyuncuları
birlikte oynatmak gerekiyor.Yani Ozan-Volkan-Fernandao üçlüsü ile oyuna başlamak
gerekiyor.Yeniden kurulan bu kadroda geçen sene de bu kadrodan bulunan çoğu
oyuncunun pozisyonları gereği birbirleriyle olan bağlantıları çok uzak
kalıyor.Burada bağlantıdan kastım Ozan ile Volkan’ın birbirlerine olan mesafeleri,birbirlerine
yakın olmaları,gerektiğinde aynı hücum bölgesinde alışveriş halinde
bulunabiliyor olmaları.
Bu durumda Josef veya Topal’ın yerine Ozan’ı;Alper’in olduğu
yere de Volkan’ı koyduktan sonra,Fernandao da olsa RvP’de olsa gayet rahat bir
şekilde pozisyona girebilecektir,ki oyuna dahil oldukları anlarda da bunu gayet
açık ve net olarak gösterdiler.
OYNAMASI GEREKEN,EN NET SONUCU VE OYUNU
GETİREN İLK 11
Bakalım bu bir illüzyon mu yoksa Fenerbahçe’nin oyun
evriminin bir başlangıcı mı?Bunu bize önümüzdeki maçlar gösterecek.
Caner Efe
20 Eylül 2015 Pazar
YENİ YERLİ KURALIYLA GELEN YABANCILAR
Yeni “yerli kuralının” getirdiği özgürlük neticesinde ligimize bu yıl birçok “yabancı oyuncu” katıldı.Bu kural neticesinde,şu zamana kadar ki en çok Türk oyuncu ihraç ettiğimiz transfer sezonunu yaşadık.Umarım bu konuda bir istikrar sağlarız ve daha fazla oyuncu ihraç ederiz.
YENİ UMUDUMUZ ENES!
AVRUPA'YA İHRAÇ ETTİĞİMİZ
OYUNCULARIN TABLOSU
|
||
TAKIM
|
FUTBOLCU
|
BONSERVİS
BEDELİ(AVRO)
|
BEŞİKTAŞ
|
ATINÇ NUKAN
|
5 MİLYON (RB LEIPZIG)
|
ÇAYKUR RİZESPOR
|
SEZER ÖZMEN
|
BEDELSİZ (FC METZ)
|
FENERBAHÇE
|
EGEMEN KORKMAZ
|
BEDELSİZ(FC WILL)
|
BURSASPOR
|
ENES ÜNAL
|
3 MİLYON (MANCHESTER CıTY-KİRALIK KRC GENK)
|
BURSASPOR
|
BATUHAN ALTINTAŞ
|
400 BİN (HAMBURG)
|
ÇAYKUR RİZESPOR
|
KAĞAN SÖYLEMEZGİLLER
|
BEDELSİZ(FC WILL)
|
FENERBAHÇE
|
SELÇUK ŞAHİN
|
BEDELSİZ(FC WILL)
|
SAMSUNSPOR
|
DOĞAN ERDOĞAN
|
BEDELSİZ(LASK LINZ)
|
ADANA DEMİRSPOR
|
FERHAT ÇÖKMÜŞ
|
BEDELSİZ(FC
WILL)
|
BAŞAKŞEHİR FUTBOL KULÜBÜ
|
CEREM TALHA
DİNÇER
|
135 BİN
(FC
VILLAREAL)
|
BEŞİKTAŞ
|
MUHAMMED DEMİRCİ
|
BEDELSİZ(MOUSCRON)
|
BURSASPOR
|
COLIN KAZIM-RICHARDS
|
BEDELSİZ(FEYENOORD)
|
MERSİN İDMAN YURDU
|
ADEM GÜVEN
|
BEDELSİZ
(KONSVINGER IL)
|
MEDİCANA SİVASSPOR
|
CİHAN ÖZKARA
|
BEDELSİZ(PREUßEN MÜNSTER)
|
OSMANLISPOR
|
BURAK ALTIPARMAK
|
BEDELSİZ(1.FC MAGDEBURG)
|
GENÇLERBİRLİĞİ
|
AHMET ÖZCAN
|
BEDELSİZ(FC SİON)
|
BU ÇOCUKTA İŞ VAR !
BEKİR YENİ MACERASINA İYİ BAŞLAYAMADI
Tabi bununla beraber Mbia,Eto’o,Rhodolfo,Dzsudzsák,Nani,Marin gibi kalitesini lig,kıta,seviye ayırt etmeksizin konuşturan ve bizi şimdiden mest eden isimlerin yanında Robin van Persie,Kjaer,Podolski,Quaresma,Gomez,N’Doye, gibi bulunduğu yere yavaş yavaş adapte olan,gün geçtikçe daha da iyiye giden isimleri de unutmamak gerekir.
ETO'O BİTMEMİŞ
UÇAN HOLLANDA'LI FENERBAHÇE'Yİ DE UÇURABİLECEK Mİ ?
Çoğu FM oyuncusunun adını bildiği ancak diğer futbol severlerin "Bu adam kim ya?" dediği Cavanda,Josef de Souza,Ba,Denayer,Jose Rodriguez,Omeruo,Necid,Defederico,Rodallega gibi "olduramayan wonderkid"lerden de kimisi gösterdikleri performansla kendilerini gayet iyi tanıtırken,kimisi de hala "olduramayan wonderkid" modunda devam ederek,CV'sine bir de Türkiye Ligi'ni ekleyip gidecekmiş gibi gözüküyor.
BİR ZAMANLARIN "YENİ MESSİ'Sİ" "OLDURAMAYAN WONDERKID" MODUNDAN ÇIKABİLECEK Mİ?
Ama hepsinden önemlisi Cenk,Ozi,Erkan gibi sonunda kendilerinden beklenen patlamayı yaparak takımlarında yeni transfer etkisi yaratan oyuncular bu yılın asıl yıldızları,kazananları olacaklarını bize daha ilk haftalardan hissettirdiler.
BU YILIN ASIL YILDIZLARI ONLAR OLACAK
Dilerim bütün oyuncular zamanla form tutar ve kendi performanslarıyla birlikte takımlarını da yükselterek bize tadından yenmez bir lig sunarlar.
Caner EFE
19 Nisan 2015 Pazar
Ya Taraf Olursunuz Ya da Bertaraf Olursunuz
Bizim topraklarda babadan oğula miras,sağlam bir gelenektir.Osmanlı
zamanında babadan oğula taht kalıyormuş ama n’apalım kader işte bize de babadan
sefasıyla da cefasıyla da miras olarak taraftarlık kalıyor…
EVLADIMA MİRAS BU SEVDA
Takım tarafı olmakla ilgili düşüncelerimi size bir
erkek taraftar gözüyle aktaracağım.Bunu özellikle belirtiyorum çünkü yanlış anlaşılmalara mahal vermek istemiyorum.Ama hazır lafı açılmışken sosyal ağlarda ortam yapmak amacıyla takım tutan,yarım yamalak bilgileriyle,adam akıllı araştırmadan,bilmeden,sırf yakışıklı futbolcu tutkusuyla olayla dahil olan-Marco Reus için Dortmund’lu olanlar- bayan arkadaşlar da hiç samimi değiller bence.Bu da benim düşüncem.
Her tribünde olması gereken bir bayan taraftar
Konumuza dönersek,
Takım tarafı olmak zor iştir,öyle her yiğidin harcı değildir bu işin hakkını vermek.Bir tarafı desteklemek,bir şeyler için uğraşmak,uğruna kendinden bir şeyler vermek,kaybetmek,değerlerine sahip çıkmak,tuttuğun
takımın stadını evin bellemek,o takımı bir babanın evladına sahip çıktığı gibi sahip çıkmak,onu bağrına basmaktır asıl olay.
Takımına bağlı bir taraftar olmak,sadık olmak çok önemli bir mevzudur,öyle
herkes beceremez. Zaten bu taraftar olma olgusuyla ilgili yanlışlar çok fazla
bizim toplumumuzda. Taraftar olan adam takımını her ortamda eğrisiyle doğrusuyla
her koşulda destekler,ona sahip çıkar
tıpkı sevdiğine,ailesine sahip çıkıyormuş gibi.Eğer bunu yapabiliyorsa işte o zaman gerçek bir taraftar olur. Yoksa kendi takımının yaptığı her şeyi iyi,doğru,güzel diğerlerininkini yanlış,kötü,düşmanca diye değerlendirir,amaçsızca,körü körüne savunur durar sadece.İşte yanlış olan şey budur.
tıpkı sevdiğine,ailesine sahip çıkıyormuş gibi.Eğer bunu yapabiliyorsa işte o zaman gerçek bir taraftar olur. Yoksa kendi takımının yaptığı her şeyi iyi,doğru,güzel diğerlerininkini yanlış,kötü,düşmanca diye değerlendirir,amaçsızca,körü körüne savunur durar sadece.İşte yanlış olan şey budur.
Taraftar adam yanlışı doğrudan ayırt edebilmelidir.Yoksa sevgisi sadece
sempatizanlıkla sınırlı kalır.
Taraftar dediğin cefakar olur.
Taraftarlık gerçekten zor bir müessesedir.Hele ki bizim ülkemizde bambaşka bir zorluğu vardır.Bir kısım insanlar taraftarlığı rakibine saygılı,takımına değer veren ve her türlü olaya karşı bir duruşu olan bir olgu olarak görür. Bir kısım insanlar ise,takımının zor duruma düşmesini önemsemeden,tuttuğu takımı kendince güçlü kılmak adına her türlü pisliği yapan bir olgu olarak görür. He bir de ortamlarda örnek taraftar olup,el altından her türlü pisliğin içinde olan kertenkeleler var ki onlara diyeceklerim sayfalara sığmaz !
Taraftar adam takımına sadık olur!Stada gidecek,lisanslı formasını
alacak,kombinesini alacak,kulübüne elinden geldiğince desteğini sağlayacak...Tabi ki mali durumu buna el vermeyen taraftarlarda olabilir.Onlarda desteğini
manevi anlamda en üst düzeye çıkaracak,takımını her daim takip edecek,gerektiğinde
takımının yanında duracak,fırsat bulduğu anda takımının peşinden koşacak.Özetle
taraftarlığın hakkını verecek !
Taraftar dediğin sadık olur!
Yabancı ülkelerdeki taraftarlarla bizim ülkemizin taraftarlarını kıyaslamak
bence haksızlıktır. Çünkü oradaki bütün sistemi yöneten şey ; beyin. Bizdekini
siz biliyorsunuz. Gerçekten de bizdekilerin beyni yok fikri var! Bu güzel
tespit için teşekkürler Cem Hocam.
Bizim taraftarların yabancı taraftarlara kıyasla handikaplarından biri de,üzerlerinde
uygulanan çeşitli algı operasyonları. Maalesef ülkedeki medya daima
çatışmalardan beslendiği için taraftarlar sürekli bir kaosun içine çekilmeye
çalışılmakta. Hele ki yaptıklarına spor programı diyen o şaklabanlar...Reyting
uğruna yapmayacağı şey olmayan o kanallar … Bu genelleme içine maalesef kendine
Türk sporunun en büyük destekçisi diyen,yayıncı kuruluşumuz Lig TV'yi de dahil
ediyorum.Çünkü algı operasyonlarının asıl operatörü bunlar! Yanlı
yayınlar,yalan haberler,takım başkanlarına,renklerine beslenen kinler hep bir
kaos oluşturmakta.
Ülkemizdeki futbol programlarından bir tanesi.
Tüm bunlara rağmen taraftarlığın ne demek olduğunu bilen,bütün bu
olumsuzluklara rağmen taraftar olmanın bütün gerekliliklerini yerine getiren ve
bizlere “Her zaman bir umut vardır” dedirtebilen bütün taraftar ağabeylerime,ablalarıma
ve kardeşlerime kendi adıma sonsuz
teşekkür ederim.
Takımının renklerini dünyanın en güzel renkleri olarak addeden,
formasını,armasını kutsal bir sembol olarak gören,stadını mabed bilen,hocasına,başkanına
futbolcusuna saygı duyan,rekabetin değerini bilip onu çirkinleştirmek yerine
zenginleştirmeye çalışan her bireye,taraftarlık müessesine yaptıkları ve
yapacakları tüm katkıları için teşekkürlerimi sunarım.
Unutmayın,
ya taraf olursunuz ya da bertaraf olursunuz !
Görüşmek üzere...
12 Nisan 2015 Pazar
KİM BU YÖNETİCİLER,ANTRENÖRLER BE KARDEŞİM !
Öncelikle,Championship Manager 2002'den beri futbolun yönetici tarafıyla haşır neşir
olduğumdan dolayı,bu soruları sormayı kendime hak olarak görüyorum.
Kim bu;
-Antrenörler
-Başkanlar
-Yönetim Kurulu ?
-Antrenörler
-Başkanlar
-Yönetim Kurulu ?
Futbol,birçoğumuzun olmazsa olmazıdır.Günü
gününe takip etmesen bile,kulağının en azından %10'u futbola ait şeyler duymaya
alışkındır.
FUTBOL OYUNLARI BİR TUTKUDUR BİZLER İÇİN.
Burada ilginç olan şey,futbolla
haşır neşir olma konusunda ön sıralarda olan ülkemizin futbola ait
başarılarının tek seferde sayılabilmesidir.Hepimiz,ülke olarak futbolda elde
ettiğimiz başarılar nedir sorusuna takılmadan ve atlamadan cevap verebilir.
Şimdi burada, bilgisayarın başından bu soruna tahlil yapmak,çözüm önerisi
sunmak senin haddine mi denilebilir. Hakkı da vardır bunu demeye.Ama benimde
buna mutlaka bir karşılığım ve hatta sorum olacaktır. Ben sormayayım,ben çözüm
önerisi sunmayayım eyvallah.Peki ya kim sunacak? Ya da daha doğru bir soru
sorayım; hangi yönetici,antrenör vs. bu sorunları algılayabilecek düzeyde?
Yani demek istediğim şu; futboldan gelmeyen bir takım insanlar bir yönetim
kurulu oluşturup,hiçbir şekilde ilerisini düşünmeden hep günü kurtarmaya
çalışan hamlelerle acaba bu sorunlara çözüm mü oluyorlar yoksa yeni sorunlar mı
yaratıyorlar?
MİLLİ TAKIMLAR DÜZEYİNDE ELDE ETTİĞİMİZ EN SON BAŞARIMIZ.
Madem bizler bilgisayar başından bu sorunlara yorum yapamayız,madem bizim
haddimize değil,o zaman sizin de haddinize değil!
Canım ülkemin her yerinde olduğu gibi,bu futbol meselesinde de parayı veren
düdüğü çalıyor…
Adamın futbolla ilgisi
sıfır,futbol bilgisi sıfır,rekabet bilgisi sıfır,hitabet yeteneği sıfır... Bolca sıfırlı bir karnesi var ama yaptıklarına bakın;
Futbolcu transfer etmek
Teknik direktör atamak
Demeç vermek (ki bu konuda bazı hödükler yüzünden nice taraftarlar birbirine saldırdı,ne çok canlar yitirildi)
Yani özetle kulübü var eden bütün her şey bunların ellerinde.
Şimdi hal böyle olunca
futbolda çözüm bulmak,sorunları azaltmak imkansız hale geliyor. Hadi o zaman,ihaddim
olmayarak(!) bir öneride bulunayım;
Nasıl teknik direktörlükte belge isteniyor,kurs bitirmek gerekiyor,yöneticilere
de bu uygulanmalı. Elin tüpçüsü,inşaatçısı,mühendisi vs. elini kolunu
sallayarak başkan olmasınlar,bir zahmet biraz çaba sarf etsinler.Tabiri caize “Kıroyum,ama para bende” hallerinden çıkmadıkça,ne günü kurtarmaya yönelik hamlelerin
sonu gelir,ne de borç batağına giren kulüplerin sonu.
Bu arada,bu konuda bizi bekleyen çok büyük bir tehlike daha var,bu vasıfsız
heriflerin açtıkları yaralar giderek derinleşmekte ve çözülemeyecek bir hal
almakta. Yani bu işimizde,her işimizin olduğu gibi Allah'a emanet.
10 MİLYON EURO'LUK FİYASKO
Bitirmeden,şu başta
bahsettiğim antrenör konusuna da değinmek istiyorum; nedir bu antrenörlerin
olayı be abi? Ben Fenerbahçe kaleci antrenörü Murat Öztürk haricinde,hiçbir
futbol oyununda bir Türk antrenörün özelliklerinin gelişmiş olduğunu görmedim.Bu
dediklerimin direkt ölçüt olarak kabul edilemeyeceğini bilmemle beraber
verilerin güvenilirliğine inancım da sonsuzdur,ki yıllardır da bu verileri özellikle
takip ederim.
Kim abi bu antrenörler,kim vermiş diplomasını,ona diploma veren kurulu kim
denetliyor? Var mı Avrupa'dan denkliği?
2. BİR MURAT HOCAMIZ YOK!
Tek dileğim var,bu ülkenin futbolunu
umarım bu işin ehli olan adamlar yönetir ve biz de bunu görebiliriz. Yoksa insan kendi
başınayken düşündüğünde içini büyük bir kandırılmışlık hissi kaplıyor.
Çünkü,senin gece gündüz takip ettiğin,her şeyini ezbere bildiğin,hayatının
belirli günlerini ona göre tasarladığın,belki benim gibi birkaç şizofrenin
bütün hayatını etkileyen futbol takımını,senin %1'in etmeyen vasıfsız hödükler
yönetmekte.Bu çok acı,ve ben artık buna dayanamıyorum.
Görüşmek üzere.
Sercan Akman
Görüşmek üzere.
Sercan Akman
10 Nisan 2015 Cuma
Nedir Bu Deplasman Golünün Olayı ?
Tarih 22 Şubat 2007.O günlerde henüz 10 yaşına dahi girmemiş bir çocuk taraftar olarak Saraçoğlu'nda 3-3 sonuçlanan,AZ Alkmaar-Fenerbahçe UEFA Kupası 3. tur rövanş maçının 2-2 son bulmasıyla deplasman golü ile tanışmıştım.Totalde skor 5-5 olmasına rağmen elenmemizi o günlerde hiç anlayamamış ve kabullenememiştim,hala daha da içimde bir yaradır.Tümer'in ilk maçta attığı o efsane gollerin bir manasının kalmamasına üzülmemek ne mümkün?
Peki nedir bu deplasman golü?
Deplasman golleri kuralı, futbol ve diğer sporlarda, çift maçlı eliminasyon sistemiyle oynanan turlarda eşitliği bozmak için kullanılan bir yöntemdir. Deplasman golleri kuralına göre, iki maç toplamında sonuçlar eşitse, deplasmanda daha fazla gol atan takım kazanır. Bu durum, zaman zaman "deplasmanda atılan goller iki gol sayılır" diye de bilinmektedir.
AZ maçları sonucunda anlayamadığım bu kuralı kısaca "deplasmanda atılan goller iki gol sayılır" olarak aklıma yerleştirmiştim ki zaten bu kuralı kavramanın en basit yolu da buydu.
Peki ya bu kural neden uygulanıyor?
Yaklaşık 50 yıldır kullanılan bu kuraldaki asıl amaç Avrupa'da uzun süren deplasman yolculuklarının ve harcanan paraların yarattığı dezavantajı kapatmak için öne sürülmüştü.O dönemin şartlarına göre gayet mantıklı bir kuraldı da.Bu kuraldan önce Avrupa kupalarında iki maç eşitlikle neticelenirse,genellikle tarafsız bir sahada play-off maçı oynanıyordu.Bu karşılaşma neticesinde de sonuca ulaşılmazsa para atışı yapılıyordu.Yani 3 maçlık emeğinin sonucunu alabilmen %50 lik bir şans değerine bağlıydı.
Bir diğer amacı da,iç ve dış saha maçlarındaki dengeyi sağlamaktı.Takımları daha çok hücum etmeleri için cesaretlendiren bir kural olmuştu,lakin şuan bu durum ev sahibi takımları savunma yapmaya zorluyor.Bunun en bariz örneği geçen sene Jose Mourinho'nun illallah dedirten Chelsea'sisinin Şampiyonlar Ligi yolculuğu süresince kendi evinde sergilediği tabiri caizse "Kalenin önüne otobüs park etmek" dediğimiz sonuç almaya dayalı olan oyun anlayışıydı.Dolayısıyla şuan bu kuralın hala bu niyetle devam ettiğini söyleyebilir miyiz,tartışılır.
Sonuca dayalı futbol anlayışı.
Gelişen yaşam koşulları doğrultusunda deplasman yolculuklarının yeni bir kıta keşfetmekten ziyade bir geziye dönüştüğü şu günlerde bu kuralın geçerliliğini koruyup korumaması gerektiği de tartışılır hale geldi.Hiç şüphesiz ki artık futbol sahaları eskiye göre çok daha gelişmiş durumda.Tabi bu genellemeye Türkiye'yi dahil etmek pek mümkün değil.Bu konuyla ilgili "Kötü zeminde iyi bir maç oynandığını göremezsiniz" diyordu Arsene Wenger.Hatta o kadar önemli bir hale geldi ki bu konu,Pep Guardiola Barcelona'yı çalıştırdığı günlerde San Siro'daki bir maç öncesi sahayı sulamadıkları gerekçesiyle Milan'ı UEFA'ya şikayet etmişti.Bu da modern futbolun geldiği seviyeyi ve dolayısıyla da deplasman golü için bahanelerin de azaldığını gayet net gösteriyor.
Peki,vakti zamanında bu kuraldan dolayı yolculuğunu mutlu sonla bitirenler ya da acı son ile bitirenler kimler,bir bakalım.
___________________________________________________________________________
NOT:BU BÖLÜM FOURFOURTWO TÜRKİYE NİSAN SAYISINDAN ALINTIDIR.
MUTLU SON İLE BİTİRENLER
PSV Eindhoven(1987-88):
Disiplinli bir savunma anlayışı ve deplasmanda sergiledikleri kontratak futboluyla ün yapan Guus Hiddink'in ekibi;o sezon Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek finalde Bordeaux,yarı finalde de Real Madrid'i elemeyi başarırken,Hiddink,yaklaşık 20 yıl sonra Inıesta'nın golü sebebiyle bu kuralın kurbanı olacaktı.
AC Milan(1989-90):
Arrigo Sacchi'nin Şampiyon Kulüpler Kupası şampiyonu ekibinde Baresi,Maldini,Rijkaard,Van Basten gibi yıldızlar vardı.Buna (aralayan golü Stefano Borgonovo atmıştı.
Barcelona(1991-92):
Barcelona taraftarına "Kaiserslautern" ya da "Bakero" dediğiniz zaman istisnasız hepsinin dizleri çözülür!Bakero'nun 90'ıncı dakikada attığı gol,Katalan ekibinin ikinci turda Kaiserslautern'i eleyip finale giden yolda önemli bir adım atmasını sağlamıştı.
ACI SON İLE BİTİRENLER
Bayern Münih(1980-81):
Bavyeralılar bu kuralı çok seviyor olmalı;zira 2006-07'den bu yana tam dört kez bu sayede tur atladılar.Ne var ki bundan 35 sene önce şans yanlarında değildi.Ray Kennedy'nin 83. dakikada attığı gol,Şampiyon Kulüpler Kupası finaline Liverpool'u yolluyordu.
Manchester United(2001-02):
Bu kural Bayern Münih'in aksine Manchester United'ın birçok kez aleyhine işledi.Bunların arasında en yıkıcısı ise büyük ihtimalle Leverkusen'e karşı toplamda elde edilen 3-3'lük skor sonrası finalde Madrid'in rakibi olma şansını kaçırdıkları sezonda yaşandı.
Inter Milan(2002-2003):
Deplasman kuralı nedeniyle kaybetmek zaten kötüyken bir de bu felaketi kendi evinizde yaşadığınızı düşünün... O sezon Şampiyonlar Ligi yarı finalinde şehirlerinin takımı Milan'a toplam 1-1'lik skorla elenen Inter taraftarının hayal kırıklığını tahmin edebilirsiniz.
___________________________________________________________________________
BONUS:
Fenerbahçe-AZ Alkmaar:
Fenerbahçe'nin yüzüncü yılında ligde dolu dizgin ilerlediği günlerde UEFA Kupası 3. turunda o günlerde hocalığını yapan kişi bugünlerde Manchester United'ın hocalığını yapan ve geçen yaza Hollanda Milli Takımı ile elde ettiği Dünya 3.lüğü ile damga vuran Louis Van Gaal'den başkası değildi.Ancak rakip takımdaki tanıdık tek isim o değildi.Bugünlerde Kardemir Karabükspor'un kalesini koruyan Boy Waterman,2009 yılında yolu Türkiye'ye düşüp Kasımpaşaspor forması giyecek olan ve ilk maçta da AZ'nin 2. golünü atan Nourdin Boukhari,o günlerde 20 yaşında bir genç olan Jeremain Lens,bu günlerde Tottenham orta sahasının demirbaşlarından olan Moussa Dembele ve Trabzonspor efsanesi olan,eski Kasımpaşaspor Teknik Direktörü Şota Arveladze.Kısacası şu yakınen tanıdığımız bir çok isim o günlerde bize karşı mücadele vermişti.
Fakat Fenerbahçe'nin kadrosu da 100. yıla yakışır,iyi bir kadroydu.Hocalığını bir sonraki sene Şampiyonlar Ligi'nde kulüp tarihine geçecek başarılar elde edecek olan "Beyaz Pele" Arthur Zico'nun yaptığı takımın stoperinde Diego Lugano,orta sahasında Appiah,ileri ucunda Kezman,onun arkasında Alex de Souza,Tuncay Şanlı ve iki karşılaşmanın da yıldızı olacak olan Tümer Metin oynuyordu.
İlk maçı Tümer'in iki efsane golü ve Tuncay'ın harika kontrolü neticesinde topu ağlarla buluşturmasıyla 3-3'lük skor ile sonlandıran Fenerbahçe ikinci karşılaşmaya çok hızlı başladı.Tümer ve Alex'in 15 dakika içinde attığı peş peşe gollerle avantajı kendi lehine çeviren Fenerbahçe,ikinci yarıda,64. dakikada savunmanın dengesiz yakalanması neticesinde ilk golü yedi,ardından da 87.dakikada kullanılan serbest vuruş neticesinde yediği kafa golü neticesinde elde ettiği 2-2'lik skor ile "deplasman golü kuralı" sebebiyle UEFA Kupası'na 3. turda veda etmişti.
1.MAÇ:FENERBAHÇE 3-3 AZ ALKMAAR
2.MAÇ:AZ ALKMAAR 2-2 FENERBAHÇE
MUTLU SON İLE BİTİREN:AZ Alkmaar ACI SON İLE BİTİREN:Fenerbahçe.
Peki ya ne yapılmalı?Bu kural kalkmalı mı,yoksa devam mı etmeli?Alternatifleri neler olabilir?
Bu soruları Manchester United'a sorsanız kesinlikle kalkmasından yana olacaktır,ama Bayern Münih'e sorsanız tam tersini söyleyecektir,bundan emin olabilirsiniz.
Bu sorular yaklaşık 50 seneden beri tartışıldığı gibi uzun süre daha tartışılmaya devam edecek gibi gözüküyor.Devam ettiği sürece de üzerine konuşabileceğimiz bir çok hikayeye de kaynaklık edecektir.
(FourFourTwo Türkiye Nisan sayısında yer alan Jonathan Fadugba imzalı yazıdan faydalanılmıştır.)
Bu kural sayesinde yüzü en çok gülen o oldu.
Peki nedir bu deplasman golü?
Deplasman golleri kuralı, futbol ve diğer sporlarda, çift maçlı eliminasyon sistemiyle oynanan turlarda eşitliği bozmak için kullanılan bir yöntemdir. Deplasman golleri kuralına göre, iki maç toplamında sonuçlar eşitse, deplasmanda daha fazla gol atan takım kazanır. Bu durum, zaman zaman "deplasmanda atılan goller iki gol sayılır" diye de bilinmektedir.
AZ maçları sonucunda anlayamadığım bu kuralı kısaca "deplasmanda atılan goller iki gol sayılır" olarak aklıma yerleştirmiştim ki zaten bu kuralı kavramanın en basit yolu da buydu.
Peki ya bu kural neden uygulanıyor?
Yaklaşık 50 yıldır kullanılan bu kuraldaki asıl amaç Avrupa'da uzun süren deplasman yolculuklarının ve harcanan paraların yarattığı dezavantajı kapatmak için öne sürülmüştü.O dönemin şartlarına göre gayet mantıklı bir kuraldı da.Bu kuraldan önce Avrupa kupalarında iki maç eşitlikle neticelenirse,genellikle tarafsız bir sahada play-off maçı oynanıyordu.Bu karşılaşma neticesinde de sonuca ulaşılmazsa para atışı yapılıyordu.Yani 3 maçlık emeğinin sonucunu alabilmen %50 lik bir şans değerine bağlıydı.
Bir diğer amacı da,iç ve dış saha maçlarındaki dengeyi sağlamaktı.Takımları daha çok hücum etmeleri için cesaretlendiren bir kural olmuştu,lakin şuan bu durum ev sahibi takımları savunma yapmaya zorluyor.Bunun en bariz örneği geçen sene Jose Mourinho'nun illallah dedirten Chelsea'sisinin Şampiyonlar Ligi yolculuğu süresince kendi evinde sergilediği tabiri caizse "Kalenin önüne otobüs park etmek" dediğimiz sonuç almaya dayalı olan oyun anlayışıydı.Dolayısıyla şuan bu kuralın hala bu niyetle devam ettiğini söyleyebilir miyiz,tartışılır.
Sonuca dayalı futbol anlayışı.
Gelişen yaşam koşulları doğrultusunda deplasman yolculuklarının yeni bir kıta keşfetmekten ziyade bir geziye dönüştüğü şu günlerde bu kuralın geçerliliğini koruyup korumaması gerektiği de tartışılır hale geldi.Hiç şüphesiz ki artık futbol sahaları eskiye göre çok daha gelişmiş durumda.Tabi bu genellemeye Türkiye'yi dahil etmek pek mümkün değil.Bu konuyla ilgili "Kötü zeminde iyi bir maç oynandığını göremezsiniz" diyordu Arsene Wenger.Hatta o kadar önemli bir hale geldi ki bu konu,Pep Guardiola Barcelona'yı çalıştırdığı günlerde San Siro'daki bir maç öncesi sahayı sulamadıkları gerekçesiyle Milan'ı UEFA'ya şikayet etmişti.Bu da modern futbolun geldiği seviyeyi ve dolayısıyla da deplasman golü için bahanelerin de azaldığını gayet net gösteriyor.
Wenger,deplasman golünden oldukça şikayetçi.
Peki,vakti zamanında bu kuraldan dolayı yolculuğunu mutlu sonla bitirenler ya da acı son ile bitirenler kimler,bir bakalım.
___________________________________________________________________________
NOT:BU BÖLÜM FOURFOURTWO TÜRKİYE NİSAN SAYISINDAN ALINTIDIR.
MUTLU SON İLE BİTİRENLER
PSV Eindhoven(1987-88):
Disiplinli bir savunma anlayışı ve deplasmanda sergiledikleri kontratak futboluyla ün yapan Guus Hiddink'in ekibi;o sezon Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek finalde Bordeaux,yarı finalde de Real Madrid'i elemeyi başarırken,Hiddink,yaklaşık 20 yıl sonra Inıesta'nın golü sebebiyle bu kuralın kurbanı olacaktı.
AC Milan(1989-90):
Arrigo Sacchi'nin Şampiyon Kulüpler Kupası şampiyonu ekibinde Baresi,Maldini,Rijkaard,Van Basten gibi yıldızlar vardı.Buna (aralayan golü Stefano Borgonovo atmıştı.
Barcelona(1991-92):
Barcelona taraftarına "Kaiserslautern" ya da "Bakero" dediğiniz zaman istisnasız hepsinin dizleri çözülür!Bakero'nun 90'ıncı dakikada attığı gol,Katalan ekibinin ikinci turda Kaiserslautern'i eleyip finale giden yolda önemli bir adım atmasını sağlamıştı.
ACI SON İLE BİTİRENLER
Bayern Münih(1980-81):
Bavyeralılar bu kuralı çok seviyor olmalı;zira 2006-07'den bu yana tam dört kez bu sayede tur atladılar.Ne var ki bundan 35 sene önce şans yanlarında değildi.Ray Kennedy'nin 83. dakikada attığı gol,Şampiyon Kulüpler Kupası finaline Liverpool'u yolluyordu.
Manchester United(2001-02):
Bu kural Bayern Münih'in aksine Manchester United'ın birçok kez aleyhine işledi.Bunların arasında en yıkıcısı ise büyük ihtimalle Leverkusen'e karşı toplamda elde edilen 3-3'lük skor sonrası finalde Madrid'in rakibi olma şansını kaçırdıkları sezonda yaşandı.
Inter Milan(2002-2003):
Deplasman kuralı nedeniyle kaybetmek zaten kötüyken bir de bu felaketi kendi evinizde yaşadığınızı düşünün... O sezon Şampiyonlar Ligi yarı finalinde şehirlerinin takımı Milan'a toplam 1-1'lik skorla elenen Inter taraftarının hayal kırıklığını tahmin edebilirsiniz.
___________________________________________________________________________
BONUS:
Fenerbahçe-AZ Alkmaar:
Fenerbahçe'nin yüzüncü yılında ligde dolu dizgin ilerlediği günlerde UEFA Kupası 3. turunda o günlerde hocalığını yapan kişi bugünlerde Manchester United'ın hocalığını yapan ve geçen yaza Hollanda Milli Takımı ile elde ettiği Dünya 3.lüğü ile damga vuran Louis Van Gaal'den başkası değildi.Ancak rakip takımdaki tanıdık tek isim o değildi.Bugünlerde Kardemir Karabükspor'un kalesini koruyan Boy Waterman,2009 yılında yolu Türkiye'ye düşüp Kasımpaşaspor forması giyecek olan ve ilk maçta da AZ'nin 2. golünü atan Nourdin Boukhari,o günlerde 20 yaşında bir genç olan Jeremain Lens,bu günlerde Tottenham orta sahasının demirbaşlarından olan Moussa Dembele ve Trabzonspor efsanesi olan,eski Kasımpaşaspor Teknik Direktörü Şota Arveladze.Kısacası şu yakınen tanıdığımız bir çok isim o günlerde bize karşı mücadele vermişti.
Fakat Fenerbahçe'nin kadrosu da 100. yıla yakışır,iyi bir kadroydu.Hocalığını bir sonraki sene Şampiyonlar Ligi'nde kulüp tarihine geçecek başarılar elde edecek olan "Beyaz Pele" Arthur Zico'nun yaptığı takımın stoperinde Diego Lugano,orta sahasında Appiah,ileri ucunda Kezman,onun arkasında Alex de Souza,Tuncay Şanlı ve iki karşılaşmanın da yıldızı olacak olan Tümer Metin oynuyordu.
İlk maçı Tümer'in iki efsane golü ve Tuncay'ın harika kontrolü neticesinde topu ağlarla buluşturmasıyla 3-3'lük skor ile sonlandıran Fenerbahçe ikinci karşılaşmaya çok hızlı başladı.Tümer ve Alex'in 15 dakika içinde attığı peş peşe gollerle avantajı kendi lehine çeviren Fenerbahçe,ikinci yarıda,64. dakikada savunmanın dengesiz yakalanması neticesinde ilk golü yedi,ardından da 87.dakikada kullanılan serbest vuruş neticesinde yediği kafa golü neticesinde elde ettiği 2-2'lik skor ile "deplasman golü kuralı" sebebiyle UEFA Kupası'na 3. turda veda etmişti.
1.MAÇ:FENERBAHÇE 3-3 AZ ALKMAAR
2.MAÇ:AZ ALKMAAR 2-2 FENERBAHÇE
MUTLU SON İLE BİTİREN:AZ Alkmaar ACI SON İLE BİTİREN:Fenerbahçe.
Peki ya ne yapılmalı?Bu kural kalkmalı mı,yoksa devam mı etmeli?Alternatifleri neler olabilir?
Bu soruları Manchester United'a sorsanız kesinlikle kalkmasından yana olacaktır,ama Bayern Münih'e sorsanız tam tersini söyleyecektir,bundan emin olabilirsiniz.
Bu sorular yaklaşık 50 seneden beri tartışıldığı gibi uzun süre daha tartışılmaya devam edecek gibi gözüküyor.Devam ettiği sürece de üzerine konuşabileceğimiz bir çok hikayeye de kaynaklık edecektir.
(FourFourTwo Türkiye Nisan sayısında yer alan Jonathan Fadugba imzalı yazıdan faydalanılmıştır.)
CANER EFE
@alexferdison
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)