1 Ocak 2016 Cuma

AMA KOPUKTU ZİNCİR,OLDURAMADIM


Özkan Uğur’un "Yarabbi" şarkısı misali “olduramayan” futbolcularla ilgili bir yazı
dizisi yazmaya karar verdim.

Kimisi geldiği takımın yıldızıydı,kimisi ise kaptanı.Kimisi yaptığı yanlış tercihlerin kurbanı oldu,kimisi ise yaşadığı sakatlık sonrası bir türlü eskisi gibi olamadı.Kimisi genç yaşta yıldız havası girip o havanın içinde kaybolup gitti,kimisi de aykırı kişiliği ile hiçbir yerde temel tutturamadı,olmadı,olduramadı.

Yukarıda saydığımız gibi bir çok sebeple olduramayan futbolculardan en akılda kalanları bir kez daha hatırlayalım.

KAKA(2009-2010/A.C. MİLAN->REAL MADRİD/65 MİLYON€)




2001 yılında Sao Paulo ile başlayan Ricardo Izecson dos Santos Leite(Kaka),profesyonel kariyerinin ilk büyük başarısını 2002 Dünya Kupası’nda Brezilya ile elde etti.İlerleyen süreçte,Sao Paulo ile gösterdiği başarılı performansı  sayesinde,takvimler 14 Ağustos 2003’ü gösterirken İtalyan devi Milan’a transfer oldu.Milan’da,2007 yılında kazandığı altın top ve Şampiyonlar Ligi Kupası dahil birçok başarı kazandı.Milan’da geçirdiği 6 yılın ardından Florentino Perez’in “Los Galacticos 2” projesinin ilk transferi olarak,65 milyon € karşılığında Real Madrid’e transfer oldu.Bu transfer neticesinde,dünyanın en pahalı transferi ünvanını kazandı.Fakat bu ünvanı kısa bir süre sonra,94 milyon € luk transferiyle Ronaldo’ya devretmek zorunda kaldı.Madrid’deki ilk sezonunda standart üstü bir performans gösterdi.Madrid’deki 2. sezonunun başında yaşadığı menisküs sakatlığı sebebiyle takımından uzun bir süre uzak kaldı.Sakatlık dönüşü bir türlü kendini toparlayamayan Kaka,Mesut Özil’in de formda oluşuyla birlikte 4 yıllık Real Madrid kariyerinin çoğunu yedek kulübesinde geçirdi.Dolayısıyla Kaka’nın Madrid’teki kariyeri,bir zirveden dibe vuruş hikayesine dönüştü.Ancak Kaka’nın düşüşü bununla sınırlı kalmadı.Kaka,2013-2014 sezonunun başında onu yıldızlaştıran yer olan Milan’a geri döndü.Fakat Kaka,eski Kaka değildi.Burada geçirdiği 1 sezonun ardından Amerika’ya yelken açtı.2014’ün temmuz aylarında Orlando City’e transfer oldu.Ancak ABD’de ligler başlayana dek,6 aylığına Sao Paulo’ya kiralandı.Şuan 33 yaşında olan Kaka,Orlando City forması ile kariyerine devam ediyor.

FERNANDO TORRES(2011-2012/LİVERPOOL->CHELSEA/58.50 MİLYON€)

2001 yazında Atletico Madrid’in B takımından A takımına yükselen
Fernando José Torres Sanz,burada 6 yıl forma giydi.19 yaşındayken
kaptanlığa getirilen Fernando’ya taraftarlar,çocuksu bir yüzü olduğu için
“El Niño” lakabını taktı.Fernando,2007 yılında 38 milyon € karşılığında
Liverpool’a transfer oldu.Burada gösterdiği başarılı performans sayesinde
değerine değer katan Torres,2011 yazında 58.50 milyon € karşılığında
Chelsea’ye transfer oldu.Bu transfer neticesinde,Manchester United’ın 75
milyon € luk Angel Di Maria transferi olana dek,Premier League tarihinin
en pahalı transferi oldu.Ödenen bu yüksek meblağlar,sakatlıklar ve diğer
sebeplerle bir türlü olduramayan Torres,2014 yazında Chelsea’den ayrıldı
ve Milan’a transfer oldu.Burada aradığını bulamayan Torres,Ocak 2015 de önce kiralık olarak ardından da bonservisiyle birlikte Atletico’ya geri döndü.Şuan 31 yaşında olan Fernando Torres,düzenli olarakforma şansı bulamasa da en azından olduğu yerde mutlu bir şekilde kariyerine devam ediyor.

ANGEL Dİ MARİA(2014-2015-REAL MADRİD->MANCHESTER UNİTED/75 MİLYON €)


Tıpkı Lionel Messi gibi bir Rosario çocuğu olan Angel Fabian Di Maria,profesyonel kariyerine 2005 yılında Rosario Central forması ile başladı.Agüero’lu Arjantin ile kazandığı 2007 U20 Dünya Kupası ve bu turnuvadaki göz kamaştıran performansı sayesinde,2007 yazında 8 milyon € karşılığında Benfica’ya transfer oldu.Burada geçirdiği 3 başarılı sezonun ardından 2010 yılında 33 milyon € karşılığında Real Madrid’e transfer oldu.Geldiği ilk sezondan itibaren,kendisiyle aynı dönemde transfer edilen Mesut Özil ile birlikte takımının değişilmez isimlerinden oldu.Real Madrid formasıyla,Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu da dahil olmak üzere bir çok başarı elde etti.2014 yazında,Dünya Kupası’nda gösterdiği göz kamaştırıcı performansı ile dikkatleri üzerine çeken James Rodriguez’in transferiyle takımdan ayrılmak zorunda kaldı.Angel Di Maria,2014 yaz transfer sezonunun son günlerinde 75 milyon € bonservis bedeliyle Manchester United’ transfer oldu.Ödenen bu bonservis bedeli ile Premier League tarihinin en pahalı transferi oldu.Ancak Real’den istemeyerek ayrılışı,kendisine ödenen bonservis bedelinin yarattığı baskı,yaşadığı sakatlık ve takımın da kötü performansı gibi sebeplerle burada olduramayan Di Maria,geçirdiği 1 sezonun ardından 2015 yazında 63 milyon € karşılığında Paris Saint-Germain’e transfer oldu.

MARİO BALOTELLİ(1-2010-2011/INTER->MANCHESTER CİTY/29.50 MİLYON€ 2-2014-2015/MİLAN->LİVERPOOL/20 MİLYON €)

Futbolun haylaz çocuğu Mario Balotelli,her anlamda aykırı bir futbolcu olduğunu yaptığımız olduramayanlar sıralamasında da gösterdi.Bu yüzden onu 2 farklı kulüpte ele almak zorunda kaldık.Gana asıllı İtalyan futbolcu Mario Barwuah Balotelli,profesyonel kariyerine 16 yaşında Lumezzane ile başladı.2007 yılında,adını ilk kez duyurduğu kulüp olan Inter’e transfer oldu.Burada geçirdiği 3 sezonun ardından Inter’deki eski hocası Roberto Mancini’nin isteğiyle 2010 yazında 29.50 milyon € karşılığında Manchester City’e transfer oldu.Burada geçirdiği 2.5 sezonda;havai fişekle evini yakmak olsun,antrenman tesislerinin camından alt yapı oyuncularına dart atmak olsun,kulüp binasında sigara içmek olsun,Mancini ile dalaşmak olsun(Bu olay,kendisinin Manchester City’de ki sonunu hazırlayan olay oldu) bir çok çılgınlığa imza attı.Manchester City’de geçirdiği 2.5 sezonun ardından gösterdiği performanstan çok yaptığı çılgınlıklarla anılarak,2013 kış transfer döneminde taraftarı olduğu Milan’a 20 milyon € karşılığında transfer oldu.Burada geçirdiği yarım sezonun ardından 2014 yazında 20 milyon € karşılığında Liverpool’a transfer oldu.Ancak burada geçirdiği 1 sezon boyunca sadece 1 gol kaydedebildi.Liverpool’daki başarısız performansının ardından eski aşkı Milan’a 2015 yazında kiralık olarak 

geri döndü.

ANDRİY SHEVCHENKO(2006-2007/A.C. MİLAN->CHELSEA/43.30 MİLYON €)


1994 yılında A takımına yükseldiği Dynamo Kyiv ile profesyonel futbol kariyerine başlayan Andriy Mikoláiovich Shevchenko,burada geçirdiği başarılı 5 sezonun ardından 1999 yazında 23 milyon € karşılığında AC Milan’a transfer  oldu.Burada Şampiyonlar Ligi Kupası ve Ballon d'Or da dahil olmak üzere bir çok başarı kazandı.Milan’da geçirdiği 7 başarılı sezonun ardından,2006 yazında 43.30 milyon €  karşılığında Chelsea’ye transfer oldu.Burada geçirdiği 3 sezonda takıma ve yaşadığı şehre bir türlü ayak uyduramayan Shevchenko,2008 yazında 1 sezonluğuna kiralık olarak Milan’a geri döndü,ancak artık eski Shevchenko değildi.Milan’daki kiralık döneminin ardından futbola başladığı kulüp olan Dynamo Kyiv’e geri döndü ve burada 2012 yılına kadar top koşturdu.2012 yazında futbolu bırakan Andriy Shevchenko,hayatına politikacı olarak devam ediyor.

26 Kasım 2015 Perşembe

MOLDE MAÇI ÖNCESİ | MERSİN İLLÜZYONU

21 Kasım gününün 17:00 maçı olan Mersin İdman Yurdu – Fenerbahçe karşılaşması,her anlamda Fenerbahçeli taraftarlar için güzel geçecek bir cumartesi günü vaat etmişti.Gerek baharın son günlerinde olmamıza rağmen sanki baharın ilk günlerindeymişiz gibi hissettiren ılık Akdeniz havası,gerekse Mersin İdman Yurdu’nun içinde bulunduğu sıkıntılı durumdan da faydalanarak 1-3 lük galibiyetle ayrılan Fenerbahçe,taraftarına sonunda beklenen Fenerbahçe performansı geldi/gelmeye başladı dedirtti.Ancak bu bir illüzyon olabilir ki buna kanmamak da gerekir.Peki neden bu maç bir illüzyon olabilir?

FENERBAHÇE’NİN MERSİN İDMAN YURDU MAÇI İLK 11’İ

Girişte de değindiğim gibi,Mersin İdman Yurdu’nın içinde bulunduğu mali sıkıntı oyuncuların hafta içindeki antrenmana çıkmayarak protesto etmesine kadar vardı.Bunun sonucunda zaten maça demoralize bir şekilde başlayan Mersinli oyuncular,erken gelen golle de birlikte iyice moral olarak çöktü ve oyundan düştü.Mersin’in oyundan düşmesi neticesinde verdiği açıklardan faydalanarak daha rahat ve daha geniş alanda oynayabilen Fenerbahçe,Bursaspor maçından bu yana savunmanın önünde asma kilit misali görev yapan Topal-Josef ikilisinin daha fazla ileriye oynayabilmesi için uygun ortamı buldu.Nitekim Topal’ın içeriye kat ederek yaptığı asist ve Josef’in de girdiği tehlikeli diyebileceğimiz ataklarla da bu fırsatı iyi değerlendirdiğini bize gösterdi.Ancak ikinci yarıda Mersin İdman Yurdu’nun en golcü oyuncusu  Nakoulma ile birlikte Anadolu kulüplerimizde uzun süredir kurtarıcı misali görev yapan Sinan Kaloğlu’nun da oyuna dahil olması ile birlikte pozisyon aramaya başladı.Skorun da 0-3 e gelmesiyle daha rahat hareket etmeye başlayan Mersin İdman Yurdu,59. dakikada Sinan’ın içeriye çevirdiği topu kafasıyla içeriye bırakan Nakoulma ile skoru 1-3 e getirdi.Golün ardından ataklarına devam eden Mersin İdman Yurdu,67. dakikada Oktay Delibalta'nın derinlemesine pasında kaleci Volkan'la karşı karşıya kalan Sinan Kaloğlu, şutunu çekti.Volkan’dan seken top uzak direğe çarparak oyun alanına geri döndü.

İKİNCİ YARIDAKİ OYUNCU DEĞİŞİKLİKLERİ SONRASI FENERBAHÇE 11’İ

Yani 10-15 dakikalık serseri mayın misali oynanan bu oyun bile  Fenerbahçe’yi zorladı.Bu maçta benimsediği oyun anlayışı sebebiyle pozisyon açıkları veren ve golü yiyen Fenerbahçe’nin Mersin maçındaki performansı bizi aldatabilir.Yani bu maç bir illüzyon olabilir.Çünkü rakip takım Mersin İdman Yurdu gibi futbol dışı olaylarla uğraşmayan bir takım olsa,mesela Gaziantepspor gibi sıkı savunma yapan ve kontrataklarda tehlikeli olan bir takım olsaydı zaten bu kadar açık bir oyun oynayamazdı.Bunu göze alamazdı.Bu maçı taktiksel disiplin açısından değerlendirmek bizi yanıltabilir. Bu maç,daha çok psikolojik anlamda gelen bir rahatlıkla oynanarak Fenerbahçe’yi sonuca götürdü.

Bu maçı ölçü olarak kabul etmek doğru olmayabilir,bu maç bir illüzyon olabilir dedik,ancak olmayabilir de.Öyle olup olmadığı bize öncelikle ilk olarak bugün oynanacak UEFA Avrupa Ligindeki  Molde maçı ve pazartesi günü oynanacak ligdeki Trabzonspor maçı gösterecek.
Molde maçı Fenerbahçe’nin guruptaki kaderini belirleyecek maç olacak.Molde,gruptan çıkmayı garantilemiş olsa da henüz birinciliği garantilemediği için rahat bir oyun ortaya koyacaktır demek yanlış olur.Mersin’e karşı oynanan açık oyunu Molde gibi bir rakibe karşı oynamak tehlikeli olabilir.Molde’nin Linnes gibi kanatlardan hücuma hızlı katılabilen,oluşan açıkları toplu/topsuz içe kat ederek ve dikine giderek değerlendirebilen isimleri var.Linnes’in ilk maçta attığı gol de bunu kanıtlar cinsten bir örnek.Aynı zamanda Elyounoussi,Kamara ve Hoiland gibi tabelaya direkt bir şekilde etki edebilen isimlere sahipler.Bu yüzden Molde’ye karşı Mersin’deki gibi açık bir şekilde oynamak pek mümkün değil.

Bu durumda uygulanacak en doğru yöntem,maçların genellikle son 15-20 dakikalık bölümünde yapılan değişikliklerle oynanan oyunu,maçın ilk dakikalarından itibaren dengeli bir şekilde oynamak olacaktır.Nasıl mı?2. yarıda oyuna sürülen ve o oyunu getiren oyuncuları maçın ikinci yarısında değil de maçın başından itibaren değerlendirerek.Yani demek istediğim,takımda birbirini en iyi tanıyan,takım kimyasını en üst seviyeye çıkaran oyuncuları birlikte oynatmak gerekiyor.Yani Ozan-Volkan-Fernandao üçlüsü ile oyuna başlamak gerekiyor.Yeniden kurulan bu kadroda geçen sene de bu kadrodan bulunan çoğu oyuncunun pozisyonları gereği birbirleriyle olan bağlantıları çok uzak kalıyor.Burada bağlantıdan kastım Ozan ile Volkan’ın birbirlerine olan mesafeleri,birbirlerine yakın olmaları,gerektiğinde aynı hücum bölgesinde alışveriş halinde bulunabiliyor olmaları.
Bu durumda Josef veya Topal’ın yerine Ozan’ı;Alper’in olduğu yere de Volkan’ı koyduktan sonra,Fernandao da olsa RvP’de olsa gayet rahat bir şekilde pozisyona girebilecektir,ki oyuna dahil oldukları anlarda da bunu gayet açık ve net olarak gösterdiler.
OYNAMASI GEREKEN,EN NET SONUCU VE OYUNU GETİREN İLK 11


Bakalım bu bir illüzyon mu yoksa Fenerbahçe’nin oyun evriminin bir başlangıcı mı?Bunu bize önümüzdeki maçlar gösterecek.



Caner Efe

20 Eylül 2015 Pazar

YENİ YERLİ KURALIYLA GELEN YABANCILAR


Yeni “yerli kuralının” getirdiği özgürlük neticesinde ligimize bu yıl birçok “yabancı oyuncu” katıldı.Bu kural neticesinde,şu zamana kadar ki en çok Türk oyuncu ihraç ettiğimiz transfer sezonunu yaşadık.Umarım bu konuda bir istikrar sağlarız ve daha fazla oyuncu ihraç ederiz.
YENİ UMUDUMUZ ENES!

AVRUPA'YA İHRAÇ ETTİĞİMİZ OYUNCULARIN TABLOSU
TAKIM
FUTBOLCU
BONSERVİS BEDELİ(AVRO)
BEŞİKTAŞ
ATINÇ NUKAN
5 MİLYON (RB LEIPZIG)
ÇAYKUR RİZESPOR
SEZER ÖZMEN
BEDELSİZ (FC METZ)
FENERBAHÇE
EGEMEN KORKMAZ
BEDELSİZ(FC WILL)
BURSASPOR
ENES ÜNAL
3 MİLYON (MANCHESTER CıTY-KİRALIK KRC GENK)
BURSASPOR
BATUHAN ALTINTAŞ
400 BİN (HAMBURG)
ÇAYKUR RİZESPOR
KAĞAN SÖYLEMEZGİLLER
BEDELSİZ(FC WILL)
FENERBAHÇE
SELÇUK ŞAHİN
BEDELSİZ(FC WILL)
SAMSUNSPOR
DOĞAN ERDOĞAN

BEDELSİZ(LASK LINZ)

ADANA DEMİRSPOR
FERHAT ÇÖKMÜŞ
BEDELSİZ(FC WILL)
BAŞAKŞEHİR FUTBOL KULÜBÜ
CEREM TALHA DİNÇER
135 BİN 
(FC VILLAREAL)
BEŞİKTAŞ
MUHAMMED DEMİRCİ
BEDELSİZ(MOUSCRON)
BURSASPOR
COLIN KAZIM-RICHARDS
BEDELSİZ(FEYENOORD)
MERSİN İDMAN YURDU
ADEM GÜVEN
BEDELSİZ
 (KONSVINGER IL)
MEDİCANA SİVASSPOR
CİHAN ÖZKARA
BEDELSİZ(PREUßEN MÜNSTER)
OSMANLISPOR
BURAK ALTIPARMAK
BEDELSİZ(1.FC MAGDEBURG)
GENÇLERBİRLİĞİ
AHMET ÖZCAN
BEDELSİZ(FC SİON)

 Elimizdekilere dönecek olursak;ligimize bu yıl katılan veya lig içinde transfer yapan oyunculardan kimisi Okay,Şener,Carole gibi daha 2. Lig futbolcusuyken bile bize “Bu çocuk iş yapar!” dedirten ve bizi haklı çıkartan isimler olurken kimisi de Tosic,Bekir gibi “Profesyonelliğiyle bile olduğu yeri doldurur.” dememize rağmen bizi biraz hayal kırıklığına uğratan isimler oldu.

          BU ÇOCUKTA İŞ VAR !
BEKİR YENİ MACERASINA İYİ BAŞLAYAMADI

Tabi bununla beraber Mbia,Eto’o,Rhodolfo,Dzsudzsák,Nani,Marin gibi kalitesini lig,kıta,seviye ayırt etmeksizin konuşturan ve bizi şimdiden mest eden isimlerin yanında Robin van Persie,Kjaer,Podolski,Quaresma,Gomez,N’Doye, gibi bulunduğu yere yavaş yavaş adapte olan,gün geçtikçe daha da iyiye giden isimleri de unutmamak gerekir.

ETO'O BİTMEMİŞ
UÇAN HOLLANDA'LI FENERBAHÇE'Yİ DE UÇURABİLECEK Mİ ?

Çoğu FM oyuncusunun adını bildiği ancak diğer futbol severlerin "Bu adam kim ya?" dediği Cavanda,Josef de Souza,Ba,Denayer,Jose Rodriguez,Omeruo,Necid,Defederico,Rodallega gibi "olduramayan wonderkid"lerden de kimisi gösterdikleri performansla kendilerini gayet iyi tanıtırken,kimisi de hala "olduramayan wonderkid" modunda devam ederek,CV'sine bir de Türkiye Ligi'ni ekleyip gidecekmiş gibi gözüküyor.

BİR ZAMANLARIN "YENİ MESSİ'Sİ" "OLDURAMAYAN WONDERKID" MODUNDAN ÇIKABİLECEK Mİ?

Ama hepsinden önemlisi Cenk,Ozi,Erkan gibi sonunda kendilerinden beklenen patlamayı yaparak takımlarında yeni transfer etkisi yaratan oyuncular bu yılın asıl yıldızları,kazananları olacaklarını bize daha ilk haftalardan hissettirdiler.
BU YILIN ASIL YILDIZLARI ONLAR OLACAK

Dilerim bütün oyuncular zamanla form tutar ve kendi performanslarıyla birlikte takımlarını da yükselterek bize tadından yenmez bir lig sunarlar.

                                                                                                                                         Caner EFE
                         @alexferdison

19 Nisan 2015 Pazar

Ya Taraf Olursunuz Ya da Bertaraf Olursunuz


Bizim topraklarda babadan oğula miras,sağlam bir gelenektir.Osmanlı zamanında babadan oğula taht kalıyormuş ama n’apalım kader işte bize de babadan sefasıyla da cefasıyla da miras olarak taraftarlık kalıyor…
EVLADIMA MİRAS BU SEVDA 

Takım tarafı olmakla ilgili düşüncelerimi size bir 
erkek taraftar gözüyle aktaracağım.Bunu özellikle belirtiyorum çünkü yanlış anlaşılmalara mahal vermek istemiyorum.Ama hazır lafı açılmışken sosyal ağlarda ortam yapmak amacıyla takım tutan,yarım yamalak bilgileriyle,adam akıllı araştırmadan,bilmeden,sırf yakışıklı futbolcu tutkusuyla olayla dahil olan-Marco Reus için Dortmund’lu olanlar- bayan arkadaşlar da hiç samimi değiller bence.Bu da benim düşüncem.
Her tribünde olması gereken bir bayan taraftar

Konumuza dönersek,
Takım tarafı olmak zor iştir,öyle her yiğidin harcı değildir bu işin hakkını vermek.Bir tarafı desteklemek,bir şeyler için uğraşmak,uğruna kendinden bir şeyler vermek,kaybetmek,değerlerine sahip çıkmak,tuttuğun takımın stadını evin bellemek,o takımı bir babanın evladına sahip çıktığı gibi sahip çıkmak,onu bağrına basmaktır asıl olay.

Takımına bağlı bir taraftar olmak,sadık olmak çok önemli bir mevzudur,öyle herkes beceremez. Zaten bu taraftar olma olgusuyla ilgili yanlışlar çok fazla bizim toplumumuzda. Taraftar olan adam takımını her ortamda eğrisiyle doğrusuyla her koşulda destekler,ona sahip çıkar
tıpkı sevdiğine,ailesine sahip çıkıyormuş gibi.Eğer bunu yapabiliyorsa işte o zaman gerçek bir taraftar olur. Yoksa kendi takımının yaptığı her şeyi iyi,doğru,güzel diğerlerininkini yanlış,kötü,düşmanca diye değerlendirir,amaçsızca,körü körüne savunur durar sadece.İşte yanlış olan şey budur.

Taraftar adam yanlışı doğrudan ayırt edebilmelidir.Yoksa sevgisi sadece sempatizanlıkla sınırlı kalır.

Taraftar dediğin cefakar olur.

Taraftarlık gerçekten zor bir müessesedir.Hele ki bizim ülkemizde bambaşka bir zorluğu vardır.Bir kısım insanlar taraftarlığı rakibine saygılı,takımına değer veren ve her türlü olaya karşı bir duruşu olan bir olgu olarak görür. Bir kısım insanlar ise,takımının zor duruma düşmesini önemsemeden,tuttuğu takımı kendince güçlü kılmak adına her türlü pisliği yapan bir olgu olarak görür. He bir de ortamlarda örnek taraftar olup,el altından her türlü pisliğin içinde olan kertenkeleler var ki onlara diyeceklerim sayfalara sığmaz !

Taraftar adam takımına sadık olur!Stada gidecek,lisanslı formasını alacak,kombinesini alacak,kulübüne elinden geldiğince desteğini sağlayacak...Tabi ki mali durumu buna el vermeyen taraftarlarda olabilir.Onlarda desteğini manevi anlamda en üst düzeye çıkaracak,takımını her daim takip edecek,gerektiğinde takımının yanında duracak,fırsat bulduğu anda takımının peşinden koşacak.Özetle taraftarlığın hakkını verecek !
                   Taraftar dediğin sadık olur!

Yabancı ülkelerdeki taraftarlarla bizim ülkemizin taraftarlarını kıyaslamak bence haksızlıktır. Çünkü oradaki bütün sistemi yöneten şey ; beyin. Bizdekini siz biliyorsunuz. Gerçekten de bizdekilerin beyni yok fikri var! Bu güzel tespit için teşekkürler Cem Hocam.

Bizim taraftarların yabancı taraftarlara kıyasla handikaplarından biri de,üzerlerinde uygulanan çeşitli algı operasyonları. Maalesef ülkedeki medya daima çatışmalardan beslendiği için taraftarlar sürekli bir kaosun içine çekilmeye çalışılmakta. Hele ki yaptıklarına spor programı diyen o şaklabanlar...Reyting uğruna yapmayacağı şey olmayan o kanallar … Bu genelleme içine maalesef kendine Türk sporunun en büyük destekçisi diyen,yayıncı kuruluşumuz Lig TV'yi de dahil ediyorum.Çünkü algı operasyonlarının asıl operatörü bunlar! Yanlı yayınlar,yalan haberler,takım başkanlarına,renklerine beslenen kinler hep bir kaos oluşturmakta.
Ülkemizdeki futbol programlarından bir tanesi.

Tüm bunlara rağmen taraftarlığın ne demek olduğunu bilen,bütün bu olumsuzluklara rağmen taraftar olmanın bütün gerekliliklerini yerine getiren ve bizlere “Her zaman bir umut vardır” dedirtebilen bütün taraftar ağabeylerime,ablalarıma  ve kardeşlerime kendi adıma sonsuz teşekkür ederim.

Takımının renklerini dünyanın en güzel renkleri olarak addeden, formasını,armasını kutsal bir sembol olarak gören,stadını mabed bilen,hocasına,başkanına futbolcusuna saygı duyan,rekabetin değerini bilip onu çirkinleştirmek yerine zenginleştirmeye çalışan her bireye,taraftarlık müessesine yaptıkları ve yapacakları tüm katkıları için teşekkürlerimi sunarım.

Unutmayın, 
ya taraf olursunuz ya da bertaraf olursunuz !

                                                Görüşmek üzere...
                                                         @SerciFb
 

                                                          

12 Nisan 2015 Pazar

KİM BU YÖNETİCİLER,ANTRENÖRLER BE KARDEŞİM !

     
Öncelikle,Championship Manager 2002'den beri futbolun yönetici tarafıyla haşır neşir olduğumdan dolayı,bu soruları sormayı kendime hak olarak görüyorum.

Kim bu;
-Antrenörler
-Başkanlar
-Yönetim Kurulu ?




 
Futbol,birçoğumuzun olmazsa olmazıdır.Günü gününe takip etmesen bile,kulağının en azından %10'u futbola ait şeyler duymaya alışkındır.

                                  FUTBOL OYUNLARI BİR TUTKUDUR BİZLER İÇİN.

 Burada ilginç olan şey,futbolla haşır neşir olma konusunda ön sıralarda olan ülkemizin futbola ait başarılarının tek seferde sayılabilmesidir.Hepimiz,ülke olarak futbolda elde ettiğimiz başarılar nedir sorusuna takılmadan ve atlamadan cevap verebilir. Şimdi burada, bilgisayarın başından bu soruna tahlil yapmak,çözüm önerisi sunmak senin haddine mi denilebilir. Hakkı da vardır bunu demeye.Ama benimde buna mutlaka bir karşılığım ve hatta sorum olacaktır. Ben sormayayım,ben çözüm önerisi sunmayayım eyvallah.Peki ya kim sunacak? Ya da daha doğru bir soru sorayım; hangi yönetici,antrenör vs. bu sorunları algılayabilecek düzeyde?

Yani demek istediğim şu; futboldan gelmeyen bir takım insanlar bir yönetim kurulu oluşturup,hiçbir şekilde ilerisini düşünmeden hep günü kurtarmaya çalışan hamlelerle acaba bu sorunlara çözüm mü oluyorlar yoksa yeni sorunlar mı yaratıyorlar?

                   MİLLİ TAKIMLAR DÜZEYİNDE ELDE ETTİĞİMİZ EN SON BAŞARIMIZ.

Madem bizler bilgisayar başından bu sorunlara yorum yapamayız,madem bizim haddimize değil,o zaman sizin de haddinize değil!

Canım ülkemin her yerinde olduğu gibi,bu futbol meselesinde de parayı veren düdüğü çalıyor…
Adamın futbolla ilgisi sıfır,futbol bilgisi sıfır,rekabet bilgisi sıfır,hitabet yeteneği sıfır... Bolca sıfırlı bir karnesi var ama yaptıklarına bakın;

Futbolcu transfer etmek
Teknik direktör atamak
Demeç vermek
(ki bu konuda bazı hödükler yüzünden  nice taraftarlar birbirine saldırdı,ne çok canlar yitirildi)
 Yani özetle kulübü var eden bütün her şey bunların ellerinde.                
      
 Şimdi hal böyle olunca futbolda çözüm bulmak,sorunları azaltmak imkansız hale geliyor. Hadi o zaman,ihaddim olmayarak(!) bir öneride bulunayım;
Nasıl teknik direktörlükte belge isteniyor,kurs bitirmek gerekiyor,yöneticilere de bu uygulanmalı. Elin tüpçüsü,inşaatçısı,mühendisi vs. elini kolunu sallayarak başkan olmasınlar,bir zahmet biraz çaba sarf etsinler.Tabiri caize “Kıroyum,ama para bende” hallerinden çıkmadıkça,ne günü kurtarmaya yönelik hamlelerin sonu gelir,ne de borç batağına giren kulüplerin sonu.

Bu arada,bu konuda bizi bekleyen çok büyük bir tehlike daha var,bu vasıfsız heriflerin açtıkları yaralar giderek derinleşmekte ve çözülemeyecek bir hal almakta. Yani bu işimizde,her işimizin olduğu gibi Allah'a emanet.

         10 MİLYON EURO'LUK FİYASKO


Bitirmeden,şu başta bahsettiğim antrenör konusuna da değinmek istiyorum; nedir bu antrenörlerin olayı be abi? Ben Fenerbahçe kaleci antrenörü Murat Öztürk haricinde,hiçbir futbol oyununda bir Türk antrenörün özelliklerinin gelişmiş olduğunu görmedim.Bu dediklerimin direkt ölçüt olarak kabul edilemeyeceğini bilmemle beraber verilerin güvenilirliğine inancım da sonsuzdur,ki yıllardır da bu verileri özellikle takip ederim.

Kim abi bu antrenörler,kim vermiş diplomasını,ona diploma veren kurulu kim denetliyor? Var mı Avrupa'dan denkliği? 

                                                      2. BİR MURAT HOCAMIZ YOK!
        
Tek dileğim var,bu ülkenin futbolunu umarım bu işin ehli olan adamlar yönetir ve biz de bunu görebiliriz. Yoksa insan kendi başınayken düşündüğünde içini büyük bir kandırılmışlık hissi kaplıyor. Çünkü,senin gece gündüz takip ettiğin,her şeyini ezbere bildiğin,hayatının belirli günlerini ona göre tasarladığın,belki benim gibi birkaç şizofrenin bütün hayatını etkileyen futbol takımını,senin %1'in etmeyen vasıfsız hödükler yönetmekte.Bu çok acı,ve ben artık buna dayanamıyorum.
                                                                                                                                      Görüşmek üzere.


                                                                                                                    Sercan Akman                                                                                                                                                                                                                                                                       

10 Nisan 2015 Cuma

Nedir Bu Deplasman Golünün Olayı ?

Tarih 22 Şubat 2007.O günlerde henüz 10 yaşına dahi girmemiş bir çocuk taraftar olarak Saraçoğlu'nda 3-3 sonuçlanan,AZ Alkmaar-Fenerbahçe UEFA Kupası 3. tur rövanş maçının 2-2 son bulmasıyla deplasman golü ile tanışmıştım.Totalde skor 5-5 olmasına rağmen elenmemizi o günlerde hiç anlayamamış ve kabullenememiştim,hala daha da içimde bir yaradır.Tümer'in ilk maçta attığı o efsane gollerin bir manasının kalmamasına üzülmemek ne mümkün?

 
                                Bu kural sayesinde yüzü en çok gülen o oldu.                                   

Peki nedir bu deplasman golü?

Deplasman golleri kuralı, futbol ve diğer sporlarda, çift maçlı eliminasyon sistemiyle oynanan turlarda eşitliği bozmak için kullanılan bir yöntemdir. Deplasman golleri kuralına göre, iki maç toplamında sonuçlar eşitse, deplasmanda daha fazla gol atan takım kazanır. Bu durum, zaman zaman "deplasmanda atılan goller iki gol sayılır" diye de bilinmektedir.

AZ  maçları sonucunda anlayamadığım bu kuralı kısaca "deplasmanda atılan goller iki gol sayılır" olarak aklıma yerleştirmiştim ki zaten bu kuralı kavramanın en basit yolu da buydu.

Peki ya bu kural neden uygulanıyor?

Yaklaşık 50 yıldır kullanılan bu kuraldaki asıl amaç Avrupa'da uzun süren deplasman yolculuklarının ve harcanan paraların yarattığı dezavantajı kapatmak için öne sürülmüştü.O dönemin şartlarına göre gayet mantıklı bir kuraldı da.Bu kuraldan önce Avrupa kupalarında iki maç eşitlikle neticelenirse,genellikle tarafsız bir sahada play-off maçı oynanıyordu.Bu karşılaşma neticesinde de sonuca ulaşılmazsa para atışı yapılıyordu.Yani 3 maçlık emeğinin sonucunu alabilmen %50 lik bir şans değerine bağlıydı.

Bir diğer amacı da,iç ve dış saha maçlarındaki dengeyi sağlamaktı.Takımları daha çok hücum etmeleri için cesaretlendiren bir kural olmuştu,lakin şuan bu durum ev sahibi takımları savunma yapmaya zorluyor.Bunun en bariz örneği geçen sene Jose Mourinho'nun illallah dedirten Chelsea'sisinin Şampiyonlar Ligi yolculuğu süresince kendi evinde sergilediği tabiri caizse "Kalenin önüne otobüs park etmek" dediğimiz sonuç almaya dayalı olan oyun anlayışıydı.Dolayısıyla şuan bu kuralın hala bu niyetle devam ettiğini söyleyebilir miyiz,tartışılır.
                                                         Sonuca dayalı futbol anlayışı.

Gelişen yaşam koşulları doğrultusunda deplasman yolculuklarının yeni bir kıta keşfetmekten ziyade bir geziye dönüştüğü şu günlerde bu kuralın geçerliliğini koruyup korumaması gerektiği de tartışılır hale geldi.Hiç şüphesiz ki artık futbol sahaları eskiye göre çok daha gelişmiş durumda.Tabi bu genellemeye Türkiye'yi dahil etmek pek mümkün değil.Bu konuyla ilgili "Kötü zeminde iyi bir maç oynandığını göremezsiniz" diyordu Arsene Wenger.Hatta o kadar önemli bir hale geldi ki bu konu,Pep Guardiola Barcelona'yı çalıştırdığı günlerde San Siro'daki bir maç öncesi sahayı sulamadıkları gerekçesiyle Milan'ı UEFA'ya şikayet etmişti.Bu da modern futbolun geldiği seviyeyi ve dolayısıyla da deplasman golü için bahanelerin de azaldığını gayet net gösteriyor.

Wenger,deplasman golünden oldukça şikayetçi.


Peki,vakti zamanında bu kuraldan dolayı yolculuğunu mutlu sonla bitirenler ya da acı son ile bitirenler kimler,bir bakalım.
___________________________________________________________________________

NOT:BU BÖLÜM FOURFOURTWO TÜRKİYE NİSAN SAYISINDAN ALINTIDIR.

MUTLU SON İLE BİTİRENLER

PSV Eindhoven(1987-88):
Disiplinli bir savunma anlayışı ve deplasmanda sergiledikleri kontratak futboluyla ün yapan Guus Hiddink'in ekibi;o sezon Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek finalde Bordeaux,yarı finalde de Real Madrid'i elemeyi başarırken,Hiddink,yaklaşık 20 yıl sonra Inıesta'nın golü  sebebiyle bu kuralın kurbanı olacaktı.


AC Milan(1989-90):
Arrigo Sacchi'nin Şampiyon Kulüpler Kupası şampiyonu ekibinde Baresi,Maldini,Rijkaard,Van Basten gibi yıldızlar vardı.Buna (aralayan golü Stefano Borgonovo atmıştı.










Barcelona(1991-92):
Barcelona taraftarına "Kaiserslautern" ya da "Bakero" dediğiniz zaman istisnasız hepsinin dizleri çözülür!Bakero'nun 90'ıncı dakikada attığı gol,Katalan ekibinin ikinci turda Kaiserslautern'i eleyip finale giden yolda önemli bir adım atmasını sağlamıştı.




ACI SON İLE BİTİRENLER


Bayern Münih(1980-81):
Bavyeralılar bu kuralı çok seviyor olmalı;zira 2006-07'den bu yana tam dört kez bu sayede tur atladılar.Ne var ki bundan 35 sene önce şans yanlarında değildi.Ray Kennedy'nin 83. dakikada attığı gol,Şampiyon Kulüpler Kupası finaline Liverpool'u yolluyordu.







Manchester United(2001-02):
Bu kural Bayern Münih'in aksine Manchester United'ın birçok kez aleyhine işledi.Bunların arasında en yıkıcısı ise büyük ihtimalle Leverkusen'e karşı toplamda elde edilen 3-3'lük skor sonrası finalde Madrid'in rakibi olma şansını kaçırdıkları sezonda yaşandı.







Inter Milan(2002-2003):
Deplasman kuralı nedeniyle kaybetmek zaten kötüyken bir de bu felaketi kendi evinizde yaşadığınızı düşünün... O sezon Şampiyonlar Ligi yarı finalinde şehirlerinin takımı Milan'a toplam 1-1'lik skorla elenen Inter taraftarının hayal kırıklığını tahmin edebilirsiniz.
___________________________________________________________________________

                                                                      BONUS:



Fenerbahçe-AZ Alkmaar:

Fenerbahçe'nin yüzüncü yılında ligde dolu dizgin ilerlediği günlerde UEFA Kupası 3. turunda o günlerde hocalığını yapan kişi bugünlerde Manchester United'ın hocalığını yapan ve geçen yaza Hollanda Milli Takımı ile elde ettiği Dünya 3.lüğü ile damga vuran Louis Van Gaal'den başkası değildi.Ancak rakip takımdaki tanıdık tek isim o değildi.Bugünlerde Kardemir Karabükspor'un kalesini koruyan Boy Waterman,2009 yılında yolu Türkiye'ye düşüp Kasımpaşaspor forması giyecek olan ve ilk maçta da AZ'nin 2. golünü atan Nourdin Boukhari,o günlerde 20 yaşında bir genç olan Jeremain Lens,bu günlerde Tottenham orta sahasının demirbaşlarından olan Moussa Dembele ve Trabzonspor efsanesi olan,eski Kasımpaşaspor Teknik Direktörü Şota Arveladze.Kısacası şu yakınen tanıdığımız bir çok isim o günlerde bize karşı mücadele vermişti.

Fakat Fenerbahçe'nin kadrosu da 100. yıla yakışır,iyi bir kadroydu.Hocalığını bir sonraki sene Şampiyonlar Ligi'nde kulüp tarihine geçecek başarılar elde edecek olan "Beyaz Pele" Arthur Zico'nun yaptığı takımın stoperinde Diego Lugano,orta sahasında Appiah,ileri ucunda Kezman,onun arkasında Alex de Souza,Tuncay Şanlı ve iki karşılaşmanın da yıldızı olacak olan Tümer Metin oynuyordu.
                                 
İlk maçı Tümer'in iki efsane golü ve Tuncay'ın harika kontrolü neticesinde topu ağlarla buluşturmasıyla 3-3'lük skor ile sonlandıran Fenerbahçe ikinci karşılaşmaya çok hızlı başladı.Tümer ve Alex'in 15 dakika içinde attığı peş peşe gollerle avantajı kendi lehine çeviren Fenerbahçe,ikinci yarıda,64. dakikada savunmanın dengesiz yakalanması neticesinde ilk golü yedi,ardından da 87.dakikada kullanılan serbest vuruş neticesinde yediği kafa golü neticesinde elde ettiği 2-2'lik skor ile "deplasman golü kuralı" sebebiyle UEFA Kupası'na 3. turda veda etmişti.

1.MAÇ:FENERBAHÇE 3-3 AZ ALKMAAR    
2.MAÇ:AZ ALKMAAR 2-2 FENERBAHÇE

MUTLU SON İLE BİTİREN:AZ Alkmaar ACI SON İLE BİTİREN:Fenerbahçe.

Peki ya ne yapılmalı?Bu kural kalkmalı mı,yoksa devam mı etmeli?Alternatifleri neler olabilir?
Bu soruları Manchester United'a sorsanız kesinlikle kalkmasından yana olacaktır,ama Bayern Münih'e sorsanız tam tersini söyleyecektir,bundan emin olabilirsiniz.
Bu sorular yaklaşık 50 seneden beri tartışıldığı gibi uzun süre daha tartışılmaya devam edecek gibi gözüküyor.Devam ettiği sürece de üzerine konuşabileceğimiz bir çok hikayeye de kaynaklık edecektir.

(FourFourTwo Türkiye Nisan sayısında yer alan Jonathan Fadugba imzalı yazıdan faydalanılmıştır.)


                                                                                                            CANER EFE
                                                                                                          @alexferdison